3 Ekim 2012 Çarşamba

siz hiç sizden sonra uyuyan sizden önce uyanan biri ile sevgili oldunuz mu?

ben oldum..




o biri öyle biri ki okyanus mavisinden daha derin
herhangi bir köyün  herhangi bir  yerinde yaşayanı kadar sade yalın bozulmamış net ve masum
yüzyıllık bir ağacın toprağa bağlılığı gibi güven veren biri o
o kelebeğin en parlak en cesur renkleri gibi sakınımsız yoldaş
bakışları mimikleri ile bu gezegenin en samimi adamı
en kıyamayacağınız kadar kocaman avuçları
en sokulacağınız en kocaman omzu olan
göğsünde sadece ve sadece huzuru bulduğunuz
sesinde yeniden yeniden doğduğunuz
her dokunuşunda ölüp yeniden dirildiğiniz biri.
onu bana getiren tüm eski aşklarına
bana onu yapıştıran eski aşklarıma
bizi buluşturan her neyse o her nasıl büyü ise ona da selam ederek
"olur" dedim.
"evlen benle" demesine.
iyi ki dedi
iyi ki dedim.
iyi ki evlendik.
iyi ki be. benim kocam
sevgilim
arkadaşım
yoldaşım
gökyüzünde en parlak yıldızım
benden sonra uyuyan benden önce uyanan
bana durduk yere hayatı sevdiren
canım be.



26 Ağustos 2012 Pazar

"evlen benle" dedi be.

"olur" dedim. evliliğe pek sıcak bakmayan ben hiç korkusuzca olur dedim üstelik. evlilik kurumunun en tutkulu ilişkileri bile sıradanlaştıracağını düşünen ben hiç tereddütsüz olur dedim. dedim zira be. ile uyuyup be. ile uyanmak istiyorum.be. ile geçireceğim tüm gelecek zamanlar için heyecan duyuyorum.be.bana dokunduğunda be. bana baktığında ve be. bana seslendiğinde içim titriyor.
hayatımda ilk defa hem limanda gibi hem uçsuz bucaksız denizlerde gibi olacağımı gördüm. hayatımda ilk defa sonsuz sevileceğim ve sonsuz seveceğime inandım. olur dedim. oldum be.ile olduk.
bir gece fotoğraflarına bakıyorduk.be. birden "ben artık sensiz fotoğraf çektirmek istemiyorum" dedi. öyle masum öyle içten öyle tatlıydı ki o gece anlamıştım be.ile hiç ayrılmayacaktık.
be. yeni tanıdığım biri değil.24 yaşımdan beri bir şekilde hayatımda.hep sevdiğim saydığım biri idi.hep yanında güzel zaman geçirdiğim idi. şimdi bir ömür yine seveceğim sayacağım yüce aşkla ve  gururla bağlı kalacağım.

canım be. iyi ki o gece o yemekte o olmayacak olanlar oldu. bin yıl yaşasak denk gelmeyecek tesadüf ya da çarpışmalar diyelim onlar oldu. iyi ki senin karın olacağım.

"seni seviyorum"

26 Temmuz 2012 Perşembe

ben tüm ömrüm boyunca


hep sabahları asık suratlı idim. mutlu rüyadan uyansam bile bir süre sonra yüzüm sabah somurtmasına girer ve en az 1 saat devam ederdi bu gudubet yüz. belki mutlu gecelerin sabahında geceden kalma hoş yüzlü oldum ama 1 günü geçmeyen günlerdi. sürekliliği hiç olmayan, toplasan 5 bile etmeyen.

sonra bu sabah fark ettim ki 1 haftadır neredeyse,  gözümü açarken kocaman gülümseme ile açıyorum. sözünü ettiğim mutluluk hali falan değil, konu o değil. konu sadece şu;  gü-le-rek uyanıyorum. gözümü açıyorum kocaman gülen gözü görüyorum benden önce..  "günaydın"  sesimden önce suratımda taa içten gülen gözlerimde.o tombiş yanaklarımda. gülümseyen günaydın.

tüm çocukluğum tüm öğrenim hayatım ve en son tüm işe gitmelerim de yüzüme sadece sabahları yerleşen o yüz, o suratsız yüze kocaman gülücük yerleştiren ilham kaynağıma ilham kaynağı olmaz mıyım ben? 

olurum..

alfabe 2.harf ile başlar.

22 Temmuz 2012 Pazar

beni sevdi benden çok

incecik ipleri vardı
onu şimdilik hayata bağlayan
küçücük gözleri vardı
ağladığında beni maviye boyayan
o hayatımın çocuk yanıydı
beni sevdi benden çok
yaralarıma üfledi dudakları 
beni öptü benden çok
çıkarıp küçük kalbini yerine koyduğu beni
benden çok sevdi
kar gibi soğuk elleri vardı
avuçlarımda eriyip kaybolan
kızdığında dikenleri batardı
öyle biriydi severken canını yakan
o kalbimin çocuk yanıydı
beni sevdi benden çok çok
çıkarıp küçük kalbini yerine koyduğu beni
benden çok sevdi

20 Temmuz 2012 Cuma

şapşal an

bir an sadece bir an da
 olabilir o hiç olmayacak an
 dün uyur
dünya uyur
titrer adam
 ay titrer
rakı ahlakı beyaza yatırır
kadın titrer
dün uyanmaz
dünya uyanmaz
koku da korku da güneşe yapışır
an şapşallaşır....


30 Haziran 2012 Cumartesi

aslı gibidir

 before sunrise ve before sunset filmlerini benim gibi çok beğendi iseniz  bu 3.şehir-diyalog-ilişki filmini de çok beğeneceksiniz. kahramanlar şehir turu atarken ayrı keyif alıyorsunuz diyaloglarla ayrı. viyana paris filmleri idi onlar bu ise toscana filmi.

filmde dolu cümle var aklımda kalmalı diye zihnime not ettiğim.bunlardan en önemlisi kadın karekterin kız kardeşini anlatırken ki sahnelerde geçti. kız kardeşin hayat felsefesi ve hayatı yaşama biçimini dinlerken çok keyif aldım.mesela kızkardeş orjinal değil taklit takılar takmaktan hoşlanırmış. zira taklitler çizilse ya da zarar görse orjinaline üzüldüğü kadar üzülmeyecekmiş.zaten film de bu tema ile ilerliyor.

 "iyi bir kopya orjinalinden daha güzeldir" mottosu ile başlayıp bu kopya ve orjinalliği ilişkilere tüm hayata indirgiyor nerede ise ve "önemli olan eşya değil bakıştır" diyor. tekrar kızkardeşe döneceğim burada zira  o kız kardeş hayatı "basit yaşamaya çalışırken kadın kahramanımız ise "biz solucan değiliz hayatı basit yaşamamalıyız" diyor sinirle :)

 kız kardeşinin hayatı boyunca kimseyi ikna etmeye çalışmadığını söylediğinde kız kardeş daha da sempatikleşiyor gözümde. düşünsenize  hayatımızda kimseyi ikna etmeye çabalamasak hayatımızın  nasıl olabileceğini!

çok karıştı sanki tamam şurdan devam edeceğim;



Miller, İngiliz yazar. Kitabının tanıtımını yapmak için gittiği Toscana’da Fransız asıllı bir kadın olan Elle ile tanışıp şehri geziyor.  Miller’ın yazdığı kitap, kopya sanat eserlerinin orijinalinden daha kıymetli olabileceği üzerine yazılmış bir kitap. Film de aslında bu olgu üzerinden ilerliyor. Miller ve Elle yaptıkları gezinti sırasında birden karı-koca oyunu oynamaya başlıyor.

filmde esas adam esas kadına diyor ki kızkardeşin hayatını basit yaşamak istiyorsa sen onu yargılamamalısın ve onu eleştirmek yerine kutlamalısın:) zira yazara göre basit olmak zor.o diyor ki " hiç bir şey basit olmaktan daha güç değildir!" sonra bir fıkra anlatıyor

"kazazede ıssız adaya düşmüş..yürümekten yorulup kuma oturmuş. kumu eşelerken lamba çıkmış ortaya. lambayı eline aldığında cin belirmiş, 3 dileğini de gerçekleştirebileceğini söylemiş. adam yorgun ve susuz olduğundan buz gibi coca-cola istemiş. demiş ki; öyle bir coca-cola olsun ki içtiğim halde bitmesin.bitmeyen cola istiyorum. cin gerçekten de buz gibi soğuk colayı adama sunmuş adam colayı bitirir bitirmez yeniden cola dolmuş şişeye. cin iyi düşün 2 dilek hakkın daha var demiş adama ve adam iki coca-cola daha istiyorum demiş."

fıkranın meali adamın hayatı o kadar basit ki bir şişe coca- cola bile onu mutlu etmeye yetiyor. 



ayrıca filmde kahve içmeye gittikleri yerde mekan sahibi bilge kadınla Elle'nin sohbeti tekrar tekrar izlenecek sahnelerden.

elle: sizce her şeyin bir ölçüsü yok mudur?
kafe sahibi kadın: evet doğru ideali o. ama ideal diye bir şey yoktur!



gezinti boyunca karı-koca oyunu oynanınca tipik karı-koca tartışmaları da yaşanıyor elbette. bu oyuna öyle kaptırıyorlar ki kendilerini acaba cidden evli mi bunlar diyorsunuz.ilişkilerde hep aynı yaşanan kadın rahatsızlıkları da tatlı tatlı kaynıyor filmin içinde onlar gerilim yaşarken. mesela kadın

-en son ne zaman birlikte kahvaltı yaptık?diye 
sitem edince erkek;
-en son ne zaman bi kahvaltıda güldün diyor:)
kadın susmayıp  dozu da arttırarak sitemlere devam edince erkek bilinen klişe ile masadan kalkıyor diyor ki;

"dün gece için özür dilerim. önceki sabah için de. geçen sene için de özür dilerim. 15 sene önce için de özür diliyorum. dolayısıyla varlığım için özür diliyorum.." 

en çok güldüğüm sahne bu oldu adam özür diledikçe kıkırdayıp durdum.

kısaca izlemekten keyif aldığım bi film oldu. filmi anlatma biçimimle okuyanın izleme zevkinizi bozduğumun farkındayım:)  evet detay çok verdim. hatta son bir cümle de ekleyeceğim ki tam olsun:)


"birbirimizin zayıflıklarına karşı daha hoşgörülü olsak daha az yalnız kalırdık"

ama durun durun bitmedi başka güzel bi şeyi yazamdan kapatmam bu sayfayı.filmin gezinti sahnelerinde sürekli gelin damat foto çektirmeleri falan görülüyor.ve cin oğlu ile başı hayli dertte olan hatta zaman zaman çileden çıkan elle o gülerek foto çektiren gelinle damadın önünden geçerken diyor ki;

-insanlar ilerde çocukları olduğunda neler neler yaşayabileceklerini bugünden görebilseler düğün 
fotolarında  böyle SALAK SALAK gülmezlerdi. :)


22 Haziran 2012 Cuma

her şey aydınlandı (everything is illuminated)

türkçe adı bu filmin.yol filmi. lokum gibi..hani biz hep gördük ki ekmek yere düşünce yerden alınır öpülür nimettir.filmde herhangi bir kitap yerine düştüğünde yemek kitabı bile olsa çocuk kitabı da olsa yerden aldığında öpen insandan söz eden film! ne dehşet değil mi? ne güzel! kitabı benim gibi kutsal görenler çok etkilenecekler o sahneden.
sonra bir patates sahnesi var gülmekten altınıza yaparsınız.




saf diyalogları sağlam oyunculukları ile ve günebakan çiçekleri ile müzikleri ile aklınızda kalacak bir film.


beni etkileyen diyaloglar;
 *****
 Kütüphanenin önünde, bütün gün orada otururdu.Köydeki herkesten daha

çok kitap alırdı.ama okumayı bilmiyordu bile.Kitaplar hakkında düşünmeyi
sevdiğini söylerdi.Okumadan onlar hakkında düşünmeyi. Hep kolunun altında bir kitapla gezerdi.


*****

Babam bize yere değen
her kitabı öptürürdü.Yemek kitaplarını. Çocuk kitaplarını,
oyunları, hatta günlükleri.








*****

- Vale?
+Bilirsin işte, arabanı park eden adam.
-Neden arabanızı kendiniz park etmiyorsunuz?


*****
-Amerika'da birinci sınıf bir muhasebeci ne kadar kazanıyor?
+Bilmiyorum. Muhtemelen o kadın ya da adam işinde iyiyse çok kazanır.
-Kadın mı?
+Ya da adam.
-Zenci muhasebeciler de var mı?
+Evet, Afro-Amerikalı muhasebeciler de var...
- Eşcinsel muhasebeciler var mı?
+Eşcinsel her şey var.Eşcinsel çöpçüler bile var.
-Bir zenci eşcinsel muhasebeci ne kadar kazanır?


*****



----------
Tam adım, Alexander Perchov. Ama tüm arkadaşlarım bana Alex der çünkü bu, tam adımın söylemesi daha kısa halidir. Annem bana ‘Alexi-delirtme-beni!’ der çünkü hep delirtirim onu. Onu neden delirttiğimi merak ediyorsanız söyleyeyim: çünkü sürekli arkadaşlarımla bir yerlerdeyimdir ve feci nakit saçıyorumdur ve bir anneyi delirtecek daha bir sürü şey yapıyorumdur. Babam, yazın bile kafamdan çıkarmadığım kürk yüzünden bana Şapka derdi. Bunu kesti çünkü ona, bana böyle demeyi kesmesini emrettim. Kulağıma çocukça geliyordu ve ben kendimi daima çok iktidarlı ve üretken bir erkek gibi görmüşümdür. Çok, çok kızım var benim, inanın ve hepsi beni başka isimle çağırır. Bir tanesi bana Bebeğim der; bebek olduğumdan değil, bana baktığı için. Bir diğeri bana Gece Boyu der.
Neden böyle diyor, söyleyeyim mi?
-------------
                                                       jonathan safran foer/ her şey aydınlandı

18 Haziran 2012 Pazartesi

savcı esra__ölüyorum




hayatımda ilk defa bir türk dizisi sezon finalini merakla bekledim  desem abartmış olmam.üstelik katılmak zorunda olduğum düğün yemeğinden mezesinden içkisinden kalkıp koşa koşa eve geldiğim ilk dizi oldu.(ilk 10 dakikasını kaçırdım yine de) üstelik 30.bölümde keşfettim diziyi. o kadar uzağım türk dizilerinden. bunu belgesel izlerim ya da televizyonu açmam ben diyen sahtekar ağzıyla söylemediğimi bilen bilir. insanlar artık izledikleri ya da  izlemedikleri ile entel kültürlü seçkin  olmadıkları gibi diplomaları ya da kartvizitleri ile adam olmuyorlar. hepimiz şerbetlendik bu konularda.ortalık uzman her şeyi bilir insanlardan ahkamlardan geçilmiyor. neyse konumuza dönersem  behzat ç çok başka bir dizi gerçekten de. ekşiye 15 entry girmişim dizi ile ilgili gerisini siz düşünün artık. ne kadar sevdiğim anlamında yani. belki ayrıca anlatırım dizi neden çok iyi çok farklı.bana bu yazıyı yazdıran  esra nın ölmesi idi.
bana bir arkadaşım demişti ki "savcı esra aynı sen"
















bir çok açıdan benzetmiştim kendimi ama bunu beni tanıyan bir arkadaşımdan duymak hoşuma gitmişti. 


ve esra vurulduğunda ve o hiç yanılmayan akbaba ölmüş işaretini verdiğinde tepeden tırnağa ürperdim. dizi de olsa o an insan etkileniyor evet.yok yok mevlüt okutmayacağım :) 


'




dip not : canan ergüder  savcı esra'yı  şöyle anlatmış:(http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/17911550.asp?gid=383)
     
“Esra erkekler için ideal bir formülün temsilcisi. Erkeğini sever, bekler, ne olursa olsun onun arkasında durur. Fazla kıskanç değildir. Durduk yere dırdır yapmaz. Güçlüdür, kolay kırılmaz. Yerine göre ciddi olmasını da bilir, rakı içmesini de. Hiç cıvımaz. Cıvısa bile şekerdir. Bir erkek ondan hem çekinir hem de onunla eğlenebilir. Kısacası, erkek için hayatı kolaylaştıran bir kadın Esra.”


6 Haziran 2012 Çarşamba

zeki demirkubuz







zeki demirkubuz ankara'ya geldi. önce yeraltı filmini izledik. ardından ekşi sözlük yazarları ile birlikte söyleşi yaptık.3 saat sürdü  çok keyifli idi. ve kendini daha çok sevdirdi. sevdirdi zira uzun senelerdir bu işi yapmasına rağmen heyecanlı idi. o heyecan yaptığı işe tutkusunun heyecanı idi.kişisel değildi. o heyecan masumdu. kirlenmemişti. 

daha çok sevdirdi zira tek tek özenle yanıtladı soruları. espri yapayım diye kasmayan kendi eğlenmek için espri yapan adamlardandı o. gözleri değişiyordu espri yaptığında ya da iç dökmelerinde. kömür gibi göz bebekleri inanılmaz bir siyah ışıkla doluyordu. sahiciliği daha çok sevdirdi tam da bu yüzden. karşınızda o hep karanlık gibi görünen filmlerin tüneli değil de ışığı gibi idi gözleri.






konudan konuya geçişleri rakının yanında çay içmek gibi keyifli idi. ağzı hep kuru gibi konuşurken hiç su içmeden sadece kahve içmesi de filmlerde nedeni değil nedensizlikleri araması gibiydi. zıtlıklar üzerine yaptığı konuşmalar kendini tekrar eder gibi duracak iken kendini yeniden yaratan konular gibiydi.

zeki demirkubuz sürekli kendini kazıyan biri gibi. bildiğiniz kazı-kazanlar var ya hani onun gibi.kendinden ne çıkacağını kendisi de merak eden biri. kazıyacak görecek ve bize gösterecek.







30 Mayıs 2012 Çarşamba

kıskanmak






çarpıcı bir zeki demirkubuz filmi. özenle çekilmiş bu çok belli. bir dönem filmi olması nedeniyle kullanılan türkçe hoşluklar verdi izlerken. filmin ilk yarısında durup filmi anlatsam öveceğim kahraman filmin sonuna doğru hayli şaşkınlık yarattı ve film boyunca filme adını veren kıskanmanın kadınla erkek arasında olacağını farz edilirken öyle olmadığını görmek sarstı. filmi izlemeyen kızacak tabi bu yazdıklarıma. spoylır spoylır diyecek. tamam yazmayacağım başka detay.





izlenmesi gereken bir film. her filme öyle diyoruz tamam kabul ediyorum ama bu film cidden çok farklı. zeki demirkubuz demiş ki mesela "çirkin bir kadının bir gün fırsatını bulunca ne gibi trajedilere yol açabileceğini merak ettim.”


öyle bir başlıyor ki film sanıyorsunuz tipik hikaye evli kadın çapkın bir sevgili kıskanç koca.yok öyle olmuyor işte. 



filmde en başarılı oyuncu nergis öztürk idi.ki zaten altın portakal'da ödül almış.

film 2 gün önce kızlarla muhteşem bir saç kavurma yediğimiz :)

safranbolu da çekilmiş 




bana göre filmin ilk çarpıcı diyalogu gelin ile görümce arasında idi. 
-----

"bir insan kendi muhakemesini kendi yapmaya yanaşmazsa bunu onun için başkaları yapar. bu halde de artık hiç bir şikayet hakkı kalmaz.

ne olursa olsun hayata başkalarının nasihatları ile değil yanlış bile olsa kendi muhakemenizle hareket etmelisin."
-----


 filmde tüm kahramanlar hakkında uzun uzun konuşabilirsiniz.bu yüzden closer filmi gibi. çok sorular da sorulabilir.ama hiç bir zaman bu soru "neden böyle şeklinde değil de nedensizlik ekseninde.insan doğasında neden kadar nedensizliğin de önemine vurgu yapan film kısaca.

29 Mayıs 2012 Salı

hayat seninle aynı kafada değiliz


Can Yücel - Olmuyorsa Zorlamayacaksın

Olsun istersin…
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.
Aşktır; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin…
Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bi’şeyler yapma gayretinde.
İştir; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin…
Dosttur; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi “O’na” ayırmaya çalışırsın…
Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın… Bakarsın ki her şey başladığın gibi!
Olmuyorsa, olmuyordur!

Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın.



25 Mayıs 2012 Cuma

EFTAL KÜÇÜK

hanımeli çaldım komşununun bahçesinden eve geldim. biramı koydum keyfim yerinde.cuma. yarın amasra ya kaçacağız kızlarla tatlı bir heyecan var.. uygun radyo kanalı buldum kitap almıştım okurum dedim okan bayülgen programına kadar. sonra her zamanki hikaye bütün zamanımızı emen facebook twitter sözlük ora bura baktım hızlıca.ama ne acı ki twitter  listemde kimse onun göçüp gittiğinden bahsetmemiş. tesadüfen facebook da bir şarkıya "aa ben bu şarkıyı yıllardır neden dinlemiyorum" diye çoşkuyla yorum yazarken baktım ki EFTAL KÜÇÜK anısı içinmiş meğer o şarkı. hemen yorumu sildim. içim cız etti.  üniversite hayatım devrimci ruhumuz ucuz şarap akşamları bana söyletilen yeni türkü çağdaş türkü şarkıları. ve ağlama.


bir bir gidiyor yoklukları canımı yakan insanlar. uğurlar olsun EFTAL KÜÇÜK. arkadaş grubu ile bir araya geldiğimizde bana söyletilen "bekle beni küçüğüm" zaten sesimi titretiyordu daha çok titreyecek artık.


21 Mayıs 2012 Pazartesi

bir tek ben miyim?

yürüyüşe gidemediği gün rahatsız olan(plan program yapmamak lazım.takıntılı insansan eğer yapmayacaksın plan falan)


buraya uzundur yazamadı diye görevi yerine getirmemişcesine darlanan sıkılan bir ben miyim? (takıntılı insansan açmayacaksın blog falan)


asla başka manikürcüye ellerini teslim etmeyen biri olmamak lazım.yazık lan valla yazık! hayır o değil de manikürsüz ojesiz de gezemiyorsan halin perişan kızım senin(takıntılı isen bakımsız olacan kızım hiç alıştırmayacan kendini manikür pedikür olaylarına ya da verecen ellerini her kıza kanatacak şekilsiz törpüleyecek takmayacan_yersen!)


iyilikten maraz doğar cümlesi daha kaç kez kaç gece kaç defa dötüne doğacak nar? söyle ha sen adam olacan mı?


özür dilemek teşekkür etmek kadir kıymet bilmek nankör olmamak bunlar nereye gitti lan nereye?


eşşeğim ben eşşek.nineme değil de ebelerine saygılar.




29 Nisan 2012 Pazar

aşka dair

yeni ayrılanlar bu filmi izlemesin. ya da yok yok hemen izlesinler. kahramanlar ve yaşananlar sizin, komşunuzun ya da arkadaşınızın hikayesi gibi.  sıradan bir adamın sıradan bir ‘aşık olma - terkedilme - acı çekme - gururla aşk arasında can çekişme’ sürecini izliyorsunuz.beni  filmdeki   eşcinsel erkek kardeşin yazdığı mektup etkiledi ve paylaşmak lazım dedim.






----

erkek kardeşin kalp rahatsızlığı olduğu fark edilir. ve ameliyat olması gerekmektedir. yaşama şansı yüzde 50 den azdır. ameliyata girmeden kendine bir mektup yazar. ve mektubu ağbisine verir. der ki "eğer sağ çıkarsam bu mektubu bana geri ver"

" bu mektup bana"

eğer her şey yolunda giderse, bir kaç gün içinde bu mektubu, burada yazılı olan her şeyi yapmak için, asla unutmak istemediğim şeyleri kendime anımsatmak üzere okuyor olacağım.

ilk olarak burdan çıkarsam, koşa koşa yuri nin yanına gideceğim ve ona her şeyi anlatacağım. onu sevdiğimi ve benimle yaşamasını istediğimi, şimdiye kadar sormadığımı çünkü korktuğumu söyleyeceğim. onunla beraber yaşamak ve aynı yatakta uyumak istiyorum. can sıkıntısından sızlanmadan her günün birbirinin aynı olduğunu düşünmeden yaşamak istiyorum. rezil işimden istifa edip elimden geldiğinde çok seyahat etmek istiyorum. bana verdikleri öğrettikleri her güzelliği anneme ve babama anlatmak istiyorum. ağabeyime korkmamasını söylemek istiyorum. birini (eski sevgili o biri) sevmeyi bırakıp en baştan başlayabiirsin..
şu an hissettiklerimi ömrümün geri kalanında hatırlamak istiyorum. kendime bol şans diliyorum. umarım her şey yolunda gider. görüşürüz. herhalde...
 


----



24 Nisan 2012 Salı

mutluluğun resmini

yapabilir misin nar?

yol herkese iyi gelir sanırım.alıp başını gitmeli insan.uzaklaşmalı.cuma gecesi geldiğim bodrum dan bu gece gidiyorum. 5 gündür hissettiğim tek şey mutluluktan güler ruhlu olmak.huzurla dolmak. kendini daha çok sevmek.sevgi denizinde şımartılmak.ne güzel. insan durup durup şükreder mi hayatına. 5 gün öyle şükrettim ben   mutluluktan.



çiçekler kokular güzel sofralar deniz kenarında yürüyüşler salıncakta güneşle kitapla miskinleşmek şaraplar rakılar kahvaltılar mışıl mışıl uykular erken-mutlu  uyanmalar zihninden tek kötü düşünce geçmemesi.aşklarını sevgililerini güzel güzel anma hep kahkaha. resim bu işte. mutluluk gün doğumundan batımına akar gözlerinden kulağından rüyalarından sesinden rüzgar tatlı hatıraları getirir göz bebeklerine güler güler gülersin.



mayonu giyer şapkanı kafana takar parmak arası terliğinle kitabın müziğin biran yemişinle tüyden hafif olursun.atarsın soğuk suya kendini her kulaçta kendinden geçersin..şükretmez mi insan o zaman her şeye öyle şükreder ki keşke der tüm tanıdıklarım da burda olsa.onlar da bu harika karidesi yese onlar da



 kaktüslerin pervasızlığına özense onlar da çiçek toplasa her sabah kahvaltı masasına der durursun.





hayat güzel. tanıdığım herkesi çok çok seviyorum.


sevildiğini görmeli insan şımarmalı arada belki. gülek ablam hayatımın en gerçek insanı.hayatımın en yapmacıksız ilişkisi. canım. iyi ki hayatımdasın..





------



18 Nisan 2012 Çarşamba

18 nisan 2011 idi

şöyle not düştüm o gece 


hayat0 nar1


hayatımın en kara günü olmuştu 7 mart 2011.umarım bir daha öyle bir gün yaşamam. en yüksekte uçarken tepe taklak yere çakmıştı biri beni. habersiz.birden bire. 20 gün rapor aldım psikiyatrist arkadaşımdan .ne uyuyordum ne yiyordum. tüm dünyada sadece ben ve bir de keskin kara mutsuzluk vardı.ölsem de geçse içimden bu acı diye tanrıya yakarıyordum. o heyecanla boyadığım siyah duvar nefes aldırmıyor kara tabutta gibi yaşıyordum. hayatımda ilk defa evde kendi kendime konuşuyor sadece "nasıl yapabildin bunu? ve "nasıl kıydın bize" diyordum defalarca. bazen öyle nefessiz kalıyordum ki kendimi yürüyüşe atıyor durmaksızın yürüyordum. tüm yakınlarım kaygı ile üzüntü ile izledi beni. annem babam telefon açıp "rüyamda seni görüyorum çok kötü görüyorum neler oluyor" dediğinde böğüre böğüre ağladığımı da hatırlıyorum. benim için ne saatin ne günün ne paranın ne ortak borcumuzun ne dünyada olan bitenin önemi vardı. çok sevdiğim abla dediğim arkadaşlarım her gün beni arıyor sesimi kontrol ediyorlardı. sonunda beni ikna ettiler ve alanya'ya gittim. iyi geldi bir derece alanya ama yine de ne uykum ne yeme düzenim ne hayatım eskisi gibi değildi. alanya dan döndüğüm gün eve girerken artık o evde yaşayamayacağıma karar verdim.ve 2 gün sonra 18 nisan2011 de bu eve taşındım. ev pisti.uzundur oturulmayan bir evdi. büyüktü. kendim temizlemek istedim hayata dönmek için dünya işleri ile uğraşırsam  bana iyi gelir diye düşündüm. herkesin hayatında sihirli seneleri vardır.takvimleri. benim için bu tarih 18 nisan 2011 idi. tepetaklak yere çakılışımdan sonra kırılan kanatlarımı onarma zamanımın başlangıcı. 


ondan sonra her şey çok güzel aktı. 1 eylül de yengemin ölümünü saymaz isem aşağı indikçe büyüyen kar yumağı gibi huzura ilerledim.diyebilirim ki ilk kez hayatımda huzurun varlığını duyumsadım.öyle bir haldi sözünü ettiğim.


toparlanmamı sağlayan  herkese iyi gelen "zaman" değildi. o taşınma kararı idi.bu ev idi. o yüzden bu tarih ve bu ev benim hayatımda hep özel gün olarak anılacak.


bana bunları yaşatan o insan evladını hiç özlemiyorum desem abartmış sayılmam.onunla geçirdiğim o muhteşem zamanı_ hayatımın en güzel olduğum dönemlerini_ özlediğim oldu belki ama onu hiç özlemiyorum artık. ona kin nefret falan da duymadım hiç. adam gibi gitmediği için gözümde saygınlığını yitirdi.değersizleşti. 


diyeceğim şu ki başımıza her ne gelirse gelsin eğer biz yoksak hiç bir şey yok.pes etmek ayıp! hayatımızı hiç bir fırtınaya kaptırmamak dümeni kimseye bırakmamak bu hayatta ilk şart bence.


murathan mungan ın dediği gibi;


"kundak ile kefen arasındaki şeyin adı ömürdür,hayat değil.hayatı biraz da kendimiz yaparız" 




18 nisan 2011 de hayatı kendimizin yapacağını çok net gördüm.